Mittwoch, 4. Juli 2012
Mittwoch, 10. Februar 2010
Tuzlu Kahve
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
“Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
“Bana biraz Tuz getirir misiniz” dedi. “Kahveme koymak için.”
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama Tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.
Kız, merakla “Garip bir agiz tadınız var.” dedi.. Delikanlı anlattı: “Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
Denizin Tuzlu Suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...”
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, Ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, Aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...
O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
40 yil sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: “Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.
İlk buluştuğumuz Günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”
Yaşlı kadinın gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
birgün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
en cok sevdigim hikaye :))
blogumu pek cok kisi okumasada, okuyan kisilerle paylasmak istedim
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
“Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
“Bana biraz Tuz getirir misiniz” dedi. “Kahveme koymak için.”
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama Tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.
Kız, merakla “Garip bir agiz tadınız var.” dedi.. Delikanlı anlattı: “Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
Denizin Tuzlu Suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...”
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, Ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, Aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...
O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
40 yil sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: “Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.
İlk buluştuğumuz Günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”
Yaşlı kadinın gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
birgün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
en cok sevdigim hikaye :))
blogumu pek cok kisi okumasada, okuyan kisilerle paylasmak istedim
Samstag, 6. Februar 2010
Neun Jahre altes Mädchen bringt Baby zur Welt
In China hat ein nur neun Jahre altes Mädchen ein Kind zur Welt gebracht. Der 2,75 Kilogramm schwere Bub wurde per Kaiserschnitt auf die Welt geholt, berichten chinesische Medien.
Neunjähriges Mädchen bringt in China Baby zur Welt - Foto: afp
Im Reich der Mitte werden immer mehr Schwangerschaften bei jungen Mädchen gezählt. 30 Prozent aller Abtreibungen in China wurden bei Schülerinnen durchgeführt.
hahahhaha milletin isi gücü yok yaaa 9 yasinda basliyolar resmen reziller
Mittwoch, 27. Januar 2010
Kardan Adam :)
Aslinda her sene kardan adam yapmak isterim,
ama soguk oldugundan baya bi üsenirimki,
disari cikip o soguk kara elliyemem :)
bu senede arkadaslarla bizim evin catisindan
yeterince kar aldik (odadayken) ve kücük bi kardan adam yapdik :)
eserimiz:
burda catiya yerlestirmisdik disarsini izlesin diye :)
buda bi gün sonraki resmi :) saclari uzamis hali :)
Dienstag, 26. Januar 2010
witzig xD
Wie wurde das Jodeln erfunden?
Zwei Japaner waren auf einer Bergtour.
Plötzlich fällt ihr Radio in eine Schlucht.
Sagt der eine Japaner: "Holidiladio odel Holdudiladio?" xD
Ein Engländer in München zu einem Einheimischen:
'Excuse me, do you speak English?'
'Häh?'
'Do you speak English?'
'Wos sogst?'
'Spräschen si Änglisch?'
'Jo freili!' haihaihaoihaoa
Zwei Japaner waren auf einer Bergtour.
Plötzlich fällt ihr Radio in eine Schlucht.
Sagt der eine Japaner: "Holidiladio odel Holdudiladio?" xD
Ein Engländer in München zu einem Einheimischen:
'Excuse me, do you speak English?'
'Häh?'
'Do you speak English?'
'Wos sogst?'
'Spräschen si Änglisch?'
'Jo freili!' haihaihaoihaoa
Montag, 25. Januar 2010
pearl harbor
en cok sevdigim film xD hastayim bu filme
100 kere baksam yinede bikmam,
hepde ayni yerinde hüzünlenirim :(
herkeze bakmasina tavsiye ederim :)
Samstag, 23. Januar 2010
Bisiklet
Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya
bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim.
Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım.
Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım
ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.
Abonnieren
Posts (Atom)